Erkan Baş: “Gördüğümüz Sonuç Kaynamayan Kazandır. Tayyip Erdoğan’ın Görmediği Sonucu Birlikte Göstereceğiz”
HABER: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: SADIK KARAKULOĞLU
Türkiye Emek Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben ekonomistim, sonuç ortada” açıklamasını eleştirdi. Baş, “Bu ülkede gördüğümüz sonuç kaynamayan tencere, gördüğümüz sonuç yemeklerin azalması. Sonuç olarak 3 haneli enflasyon, ödenmeyen faturalar, sürekli şişen kredi ve kredi kartı borçları. Vatandaşlar” Sonucu birkaç ay sonra onlara göstereceğiz. Biz Tayyip Erdoğan’ın görmediği sonucu hep birlikte göstereceğiz” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bugün partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda haftalık basın toplantısı düzenledi. Seçime çok az bir süre kaldığını ve son hazırlıklarını tamamlamaya çalıştıklarını belirten Baş, şunları kaydetti:
“AKP’DE OYUN BİTMEZ: EYT kanun teklifi bugün TBMM’de komisyonda başladı. Uzun yıllardır emeklilik hakları için örgütlenen ve yağmura, çamura, kara, kışa bakmadan yılmaz bir gayret örneği sergileyen EYT’liler, sonunda saray rejimine diz çöktürerek taleplerini kabul ettirdiler. Ancak hepimizin bildiği gibi AKP’de oyun bitmiyor. Onun açıklamalarını daha önce de söyledik, yasa tasarısı Meclis’e ilk sunulduğunda inceledik ve görüşlerimizi paylaştık. Bugün Meclis’te tartışılan EYT teklifine bakın, iyi niyetle söylesek de eksik bir kanun teklifidir. Katman tartışmaları var, ancak bu katman tartışmalarında pek çok gerçek konunun ele alındığını düşünüyoruz. Burada açıkça soruyoruz. Eylül 1999’dan sonra sigortalı olan işçilerin durumu ne olacak? Soru çok açık. Eylül 1999’dan sonra sigortalı olan işçiler ne yapacak? 7.200 gün prim ödeme kuralı ile erkekler 60, kadınlar 58 yaşında emekli olabiliyor. Üstelik bu 2008 sonrası girişler sözde 9 bin prim kuralına ve 65 yaşa kadar çıkıyor.
EMEKLİLERİN İNANÇLARINA İHTİYAÇLARI VARDI: Beyler burası Türkiye Bu kuralları buraya koyarsanız, bunun tek bir anlamı vardır. İnsanların mezarda emekli olması gerektiğini söylüyorsunuz. Yani bunu söylüyorlar. Türkiye gibi teminatsız çalışan, geleceğini bilmeyen bir ülkede ’25 yıl prim öde, 9 bin günü doldur, emekli ol’ diyorlar. Daha da önemlisi ister EYT olsun ister 2000 yılından sonra sigortalı olsun; Tartışılmak istemeyen çok temel bir konu var, aylık nişan oranları. 2008 yılında yine bu hükümet tarafından çıkarılan yasa ile aylık tahvil oranları kademeli olarak düşürülmüştür. Eskiden maaşın yüzde 70’i yüzde 75’i alınırken bu oranın şimdi yüzde 35’e düştüğünü hepimiz hatırlıyoruz. Şimdi aylık kefalet oranlarını yüzde 30’larda, yüzde 35’lerde tuttuğunuz zaman bu insanlara emeklilik hakkı verseniz ne olur, vermeseniz ne olur… Emekliyi hayır kurumuna bağımlı hale getirdiler. Şimdi EYT’li emekliler, düne kadar EYT’li olanlar emekli olduklarında 5 bin 500 lira ceza alacak.
EMEKLİLİK YAŞI KADEMELİ OLARAK DÜŞÜRÜLMELİ: TİP olarak hem EYT’liler hem de 2000 sonrası sigortalılar için bir kanun teklifimiz var. Bugün bunu kamuoyu ile paylaşmak ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz. Söylediğimiz aslında çok kolay. En düşük emekli maaşı taban fiyattan düşük olamaz diyoruz. Devlet taban fiyat belirliyor, bunun altında emekliye fiyat veremiyor. Taban fiyatın altında maaş kabul etmiyoruz. Aylık etkileşim oranları kesinlikle tekrar yüzde 75’e düşürülmeli. 99 Eylül’den sonra sigortalıların emeklilik yaşı kademeli olarak düşürülmelidir. Yani bu ülkede 65 yaşına kadar insan yaşayamaz. Emeklilik yaşı kesinlikle ve kesinlikle kademeli olarak düşürülmelidir. Emekli maaşı artışları ve geçmişte hesaplanan katsayılar belirlenirken sadece enflasyon değil, o yıla ait büyüme oranları da dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla bu ülkenin zenginliğini yaratanlar emekli olduklarında bu ülkenin büyümesinden ve refahından pay almalıdırlar.
STAJ MAĞDURLARI DİKKATE ALINMAZ: Tıpkı tartışmada olduğu gibi staj sigortası mağdurları diye yeni bir kategori oluşturdular. Devlet bir sorunu sözle çözmeye çalışıyor ama o sorunu çözerken, çözüyormuş gibi yaparken sayısız yeni sorun yaratıyor. Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in ‘Staj mağduru mağdur değil’ açıklaması var. Çünkü onları üzen hiçbir şey yok. Staj eğitimdir, iş sözleşmesi yoktur. Staj diyorlar, bu şekilde insanların parasını dağıtamayız’ diyorlar. Gerçekten özür dilerim. Tek kelimeyle, üzgünüm. Staj adı altında bu ülkenin evlatlarını sömürecek, bazen ucuz, bazen karşılıksız emek olarak kullanacak, sonra da stajın sadece eğitim olduğunu söyleyeceksiniz. Hakikaten dünyanın başka yerlerinde stajlar olabilir ama bu ülkenin Milli Eğitim Bakanlığı ‘Öğrencileri marketlerde ucuz eleman olarak çalıştıralım’ öneren adamdır. Bu ülke böyle bir ülke. Bu ülke sizin yönetiminizde bu hale geldi. Şimdi staj iş değil staj eğitimdir diyorsunuz. Açıkça söylüyoruz. Bu arkadaşlar, bu vatandaşlar, bu insanlar mağdur. Sizin tarafınızdan mağdur edilir. Çalıştıkları süre göz ardı edilmekte ve yok sayıldığı için emeklilikleri engellenmektedir.
MİLLETİN PARASINI BOŞA ÇARPARLAR: İkincisi, staj sadece eğitim falan değildir. 14-15-16 yaş arası kişiler, işyerlerinde en çok angaryaya maruz kalmaktadır. Üçüncüsü, bir de iş sözleşmesi var. Okul ile işyeri arasında sözleşme yapılmadan staj yapılamaz. Her stajyer, okulun ve işyerinin sözleşmesi ile orada çalışır. Peki kim kime parasını vermiyor bu beyefendi? Bu milletin hakkını ödeyemedi. O pahalı şeyleri yaratan insanlar aslında haklarını istiyorlar, senden babanın parasını istemiyorlar. Güya işverenlere sürekli teşvik veren, vergilerini silip süpüren, bu ülkenin kendi kaymağını yiyen bir avuç azgın azınlığı besleyen güç bunlar değil. İnsanların parasını çarçur ediyorlar.
GÖRDÜĞÜMÜZ SONUÇ, TENCERE KAYNAMAZ: Slayt yok. Bu garip durum ortadan kalkmalı. Mağdur vatandaşlarımızın fiilen stajyer veya çırak olarak çalıştıkları günler ikramiye gün sayılmalıdır. Gerçek bu, tartışılmasına gerek yok. Ancak şimdi bakan, bu bakanın başında cumhurbaşkanı var, cumhurbaşkanı ne diyor? ‘Ben ekonomistim’ diye bir açıklama yaptı. ‘Ben ekonomistim, sonuç ortada’ diyor. Nitekim böyle iktisatçıların olduğu bir ülkenin ekonomisi de bu türden olacaktır. “Sonuç ortada” diyor adam. Sonuç bu ülkede gördüğümüz sonuç, kaynamayan tencere, gördüğümüz sonuç az yemek oluyor. Gördüğümüz sonuç, üç haneli enflasyon, ödenmemiş faturalar, sürekli şişen kredi ve kredi kartı borçları. Gördüğümüz sonuçlar bunlar ama Tayyip Erdoğan muhtemelen ülke ekonomisinden değil kendi ekonomisinden bahsediyor. Hani yüzükle geliyor ‘Ben iktisatçıyım sonuç belli’ diyor çünkü parasının, servetinin hesabını bilmiyor, her geçen gün daha da zenginleşiyor, evinin ekonomisini yerine koyuyor. Ülkesinin ekonomisi ile. Çok az kaldı, çok az kaldı. Vatandaşlar birkaç ay sonra sonucu gösterecekler. Tayyip Erdoğan’ın görmediği sonucu hep birlikte göstereceğiz.
ORTA ÇAĞDAN KALANLAR İŞLEDİKLERİ SUÇLAR NEDENİYLE SON İDDİALARINI YAŞAYIN: Şimdi bu haftanın bizim için en önemli gelişmelerinden biri, AKP’nin tarikat ve cemaatler eliyle cehenneme çevirdiği bu ülkede bir vahşetin ve bir utanç davasının ilk kez görülmesiydi. Hiranur Vakfı kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızına yıllarca evlilik adı altında cinsel istismarda bulunduğu, tarikatın suç işlediği sürecin ilk duruşmasında aşağıdaki resimle karşı karşıyayız. tabiri caizse devlet gözetiminde hata. Başından beri bu vahşeti örtbas etmeye çalışıyorlardı. Bunu halkın zorlamasıyla, gazetecilerin, vatandaşların çabasıyla başaramadılar. Şimdi duruşma başlayınca çaresizce yayın yasağı koyuyorlar, kapalı duruşma kararı veriyorlar ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dışında hiçbir kurumun müdahil olmasını kabul etmiyorlar. Tam da çaresizce söylediğimizde. 4 ay sonra kabusa çevirdikleri hayatımızdan çıkıp gidecek olan bu din tüccarları ve yol verdikleri Ortaçağ kalıntıları, yaptıkları hatalar nedeniyle bakalım son mücadelelerini verecekler.
TARİHLER TARAFINDAN YAPILAN HİÇBİR YANLIŞ ANLAŞMANIN TAKİP ETMEYECEĞİZ: Bu kapatma kararları, yayın yasakları, kapatılan duruşmalar, yer değiştiren savcılar, muhtemelen aklımıza gelmeyen pek çok tezgâh işe yaramayacak. Bunların hepsi en kısa sürede tarafımızdan aşılacak ve hem Tayyip Erdoğan hem de suç ortağı bu tarikatlar kaçınılmaz sonu mutlaka yaşayacaklardır. 3-5 oy uğruna bu ülkenin bütün kurumlarını ve çocuklarımızın geleceğini bu yobazlara bağışlayanlar çok iyi bilsinler. TİP, bu uğurda ve bu ülkeyi karanlığa sürükleyen tarikatların işlediği hiçbir suçun peşini asla bırakmayacaktır. Çünkü bu vakalar bireysel veya münferit vakalar değildir. Adından da anlaşılacağı üzere sosyal bir davadır. Bu dava, AKP iktidarının 20 yılda yarattığı şerrin en somut fotoğraflarından biridir. Bu öyle bir fotoğraftır ki, tutuklama kararını ihlal eden kişinin cebren hapsedilmesini isteyen ve bu talebi reddedildiği için bugün yaşayamayan Canan Semiz bir yanda yasak kararı alan eski AKP’dir. Canan Semiz’in uygulayamadığı kanuna dayanarak onun hakkında yazıp konuşan bir gazete. Diğer tarafta bir proxy var.
YARGI ÖNÜNDEKİ ÖLÜMSÜZLÜKLERLE HESAPLAYACAĞIZ: Hiranur Vakfı’ndaki istismarlara dair net bir açıklama yapamayan ve bu canavarlığı cesaretlendiren güç bir tarafta. Tecavüzcüsü mahkeme kararıyla sabitlenen uzman çavuşa tecavüzcü dediği için yargılanan binlerce kadın karşı tarafta ama sadece Ocak ayında öldürülen 31 kadın diğer tarafta. Hepsinin babalarını mutlaka adalet önüne çıkaracağız ve hepsiyle hesaplaşacağız.
EN ACİL MİSYON PAKETTE ERDOĞAN’I SATIN ALMAK: Üstelik Türkiye bir seçim sürecinden geçiyor ve bu aşamada daha düne kadar Altı Tablo dediğimiz, resmi adı Millet İttifakı, şimdi ise Millet İttifakı olan alanda bir Ortak Mutabakat Metni yayınlandı. Şimdi en başta şunu tüm vatandaşlarımızla ve samimiyetle paylaşmak istiyorum. TİP, önümüzdeki en acil görevi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa ve bu canavar saray rejimini tarihin çöplüğüne gömmek olarak tanımlıyor. Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim önümüze çıkamaz. Öte yandan kendisini AKP sonrası Türkiye hükümeti olarak tanımlayan muhataplarımızın ittifak metnine baktığımızda hem halkın temsilcisi hem de ana muhalefet adayı olarak bizim görevimiz ve sorumluluğumuz olduğunu söylüyoruz. gelecek, TİP’in itirazlarını dile getirmek.
SOL OLMAYAN ÜLKE SINIRLIDIR: Daha önce çeşitli vesilelerle dile getirdik. Solu olmayan ülkenin nefesi kesilir. Bu Ortak Mutabakat’ın her satırına baktığımda bu cümleyi bir kez daha düşünmem gerektiğini hissettim. Yani baktığımız zaman bazı somut konularda bazı öneriler var, adımlar atılacak gibi görünüyor ama uzun süredir ağır hasta olan Türkiye ekonomisi için bir reçete olarak önümüze koydukları şey. Zaman, deyim yerindeyse ölüm döşeğindeki Türkiye ekonomisi için hastalıklardan daha ağır görünüyor. AKP’nin sunduğu, eşitsizliği ve yoksulluğu artıran, modern köleliği getiren sistemi, sosyal adaleti sağlamak yerine ehlileştirmeye çalışan bir anlayış var. Açıkça konuşuyoruz. Modern kölelik ister evcilleştirildi ister evcilleştirildi, kölelik köleliktir. Bu köleliği kabul etmeyeceğiz. Türkiye’de öyle bir sistem kurulmuş ki, çıkar hırsıyla her şeyi mahvediyor. Bu hırsı biraz kontrol altına almakla yetinmek mümkün değil. Eşitliği ve sosyal adaleti sağlayarak, her şeyden önce gelen o çıkar hırsını, o açgözlülüğü ortadan kaldırarak, insanları zenginlikte birleştirebiliriz. Bu kar hırsı yenilmeli ve Türkiye, tüm vatandaşlarımızın özgürce ve mesut yaşayabildiği zengin bir ülke haline gelmelidir.
SÖZLEŞME METİNİNDE LAİKLİK YOKTUR: İnsanların haklarını arayamadığı, grev yapamadığı, okullarda, fabrikalarda, plazalarda, madenlerde, işveren ve yöneticiler karşısında çaresiz bırakıldığı bir ülkede maalesef bu derin yarayı sadece yara bandı ile kapatmak mümkün değil. uymak mümkün değildir. Herhalde biraz önce bahsettiğim Hiranur Vakfı davasının da anlaşma metninin açıklandığı gün duyulması üzücü bir tesadüf oldu ama bu metni yazan arkadaşlar altında ezildiğimizi hiç görmediler. 20 yıldır bu ülkede siyasal İslamcılığın baskı, tahakküm ve dayatmalarını ya da yazarken unuttular. Metinde laiklik, laiklik, mezhep veya cemaatler yer almamaktadır. Çok net ve kesin bir şekilde söylenmelidir. Türkiye’de laiklik yeniden tesis edilmediği takdirde maalesef bu mezhep ve cemaatlerin hakim olduğu bir ülkede benzerlerini daha çok yaşayacağız. Enes Kara gibi daha nice abilerimizi kaybedeceğiz. Binlerce çocuk sözde evlilik adı altında bu istismarların kurbanı oluyor.
TOPLUMLARA BAŞVURMADAN TÜRKİYE’DE ÖZGÜRLÜKTEN SÖZ ETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR: Dolayısıyla tek amaçları ortanın karanlığını empoze etmek olan bu cemaatlerin, tarikatların, bakanlıkların, devletin, devlet yurtlarının, okulların, hastanelerin faaliyetlerini çökertmeden Türkiye’de gerçek bir eşitlikten, gerçek bir özgürlükten bahsetmek mümkün değildir. çağlar tüm toplum üzerinde. Üzüldük, yani Türkiye’nin geleceğini inşa etmeyi amaçlayan bir metinde laikliğin olmaması bizim için bir yenilgidir. Muhalefetin AKP’nin çizdiği alana sıkıştığının göstergesidir. Bu nedenle TİP olarak şunu söylemek zorunda hissediyoruz. Kimse kalmadıysa, kimse adım atmıyorsa bilinsin ki TİP, Türkiye’de yaşayan her vatandaşın eşit, özgür, sosyal bir hukuk devletinde yaşaması için mücadele etmeye devam edecek ve geri adım atmayacaktır. bu yöndeki çabalarından kaynaklanmaktadır. Yine bu metinde bizi en çok rahatsız eden şey bize değil de ülkemize haksızlık olarak gördüğümüz bir kadın hareketinin olmamasıdır.
ANA MUHALEFET GİBİ YILLARDIR AKP’YE KARŞI BİR KADIN HAREKETİMİZ VAR: Yıllardır bu iddiayla hareket ettik, hala da savunuyoruz. Son yıllarda Türkiye’de kadın hareketi hiçbir partinin, hiçbir muhalefet partisinin, hiçbir siyasetçinin gösteremediği direnci, kararlılığı ve muhalefet başarısını göstermiştir. Yıllardır AKP’ye karşı ana muhalefet gibi mücadele eden bir kadın hareketimiz var. Farklı renkleri, farklı görüşleri bir araya getirmiş, asla pes etmeyen, asla geri adım atmayan güçlü bir kadın hareketi var. Bu kadın hareketinin bir numaralı talebi İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesi ama bunu açıkça dile getirmekten çekiniyorlardı. Bu saray rejimi, bırakın İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak, hukuksuz, ahlaksız, akılsız bir dayatmayla bir gecede bu sözleşmeden çıktığını ilan etti. Kadın hareketi bu mücadeleyi canını ortaya koyan kadınların mücadelesiyle sürdürüyor, belki de bir mutabakat zaptı yazılacaksa, ilk sayfasında büyük harflerle ‘İstanbul Sözleşmesi’ne dönelim; Noktasına kadar uygulayacağımız yazılması gerekirken virgüle kadar bu yapılmadı.
TIP İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ HER ŞARTTA SAVUNACAK: Bunu tüm vatandaşlarımıza taahhüt ediyoruz. TİP, siyasette, sokakta, Meclis’te nerede olursa olsun İstanbul Sözleşmesi’ni savunacaktır. Kadını dışlayan, hak mücadelesinin dışında gören gerici anlayışı kabul etmemiz mümkün değil. Türkiye’de kadın olmadan, kadının yaşamı güvence altına alınmadan, özgürleştirilmeden ne saray rejiminden kurtulabilir, ne de bu zihniyetten kurtulabilir. Ne yazık ki, çalışanın, işçinin ve onların örgütü olan sendikaların adı bu metinde yer almamaktadır. Sermayeyi korkutmama telaşı ve sermaye ile müzakere süreçleri yerini tutkuyla insanca bir yaşamı savunmaya bırakmış görünüyor ki Kürtlerden, Alevilerden, LGBTİ+’lardan söz edilmiyor. Toplama baktığımızda kadın yok, laiklik yok, Kürt yok, Alevi yok, emekçi yok, sendika yok, LGBTİ artıları yok. Türkiye’nin derin ve acil toplumsal sorunları ne yazık ki unutulmuştur.
BU ÇERÇEVE TÜRKİYE’NİN ÜÇÜNCÜ BİR İTTİFAK’A NEDEN İHTİYACI OLDUĞUNU YENİDEN DOĞRULAMAKTADIR: Özetle bu çerçeve, Türkiye’nin neden üçüncü bir ittifaka ihtiyacı olduğunu bir kez daha doğrulamıştır. Emek ve Özgürlük İttifakına neden ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha dile getirdi. TİP gibi doğrudan doğruya işçi sınıfının, yoksulların ve halkın çıkarlarını savunan bir sosyalist partiye ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Günün sonunda, Türkiye’nin sorunlarının tespiti ve analizinde sol bir bakış açısının ne kadar değerli ve değerli olduğunu bize gösteren bir metinle karşı karşıyayız. buradan beyan ederim. Bu sorumluluk bize ait. TİP bu sorumluluğu üstlenecektir.”
Barutçu dokuma firması ve Omega Motor firması personelinin sendikalaşma süreci nedeniyle işten çıkarıldığına değinen Erkan Baş, özel okul öğretmenlerinin yaşadığı karamsarlığa da değindi. TİP’in 12 Şubat’ta İstanbul Kartal’da düzenleyeceği işçi mitingine de davette bulundu.