Ulusal kültürel gücün inşası: Telif haklarını koruyalım, sanat üretimini canlandıralım
Telif hakları, maddi bir işlemden çok daha fazlasını kapsar. Telif hakkı bilincinin olmaması sanatçıyı doğrudan etkiler. Sanat eserlerinin nitelik ve niceliğinin doğrudan belirleyicisi olan telif hakları, fikri mülkiyet kanunları tarafından korunsa da mevcut eksiklikler sanatçıların sömürülmesine de yol açmaktadır.
Sanat üretiminin daralması ve kabul görmüş bir kültüre indirgenmesiyle de ilgili olan bu çok yönlü sorun, “kültürel güç” tartışmalarda en değerli unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan ülkemizin kültürüne sahip çıkmak, telif haklarını devlet düzeyinde korumaktır.
Telif hakları alanında çalışmalar yürüten Türk Musiki Sanatı Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) Başkanı Recep Ergül, devletin kültür politikaları ve bakanlıklar düzeyinde atılması gereken adımlarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Düzeltilmesi gereken en değerli telif hakkı sorunumuz nedir?
Öncelikle fikri mülkiyet alanında bulunduğumuz Avrupa kıtasında ve dünyada neredeyiz? Fikri Mülkiyet sistemine geç dahil olmamız, kanunumuzdaki bazı eksiklikler, toplumumuzda telif bilincinin yeterince gelişmemiş olması, denetim eksikliği vb. sorunlar nedeniyle Avrupa’da ve dünyada son sıralardayız. Yeterince ihracat yapamıyoruz. kültür ve var olanı korumakta yetersiz kalıyoruz.
“COĞRAFYAMIZDA TELİF HAKKI BİLİNCİ GELİŞTİRMELİYİZ”
Kültür ve Turizm Bakanlığımızın kültür alanındaki politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başta Kültür ve Turizm Bakanımız olmak üzere tüm ekiplerinin iyi niyetli çalışmalarına şahidiz. Ancak kültür sanat bir devlet politikası olmalıdır. Güçlü bir kültürel altyapıya ve sanatsal zenginliğe sahip olan ülkemizin bunu mutlaka dünyaya açması gerekiyor. Devletin kuralı var olanı korumak ve endüstriye dönüştürmektir. Örneğin Türk müziği ve sineması tüm İslam coğrafyasında, Türk dünyasında ve Ortadoğu’da çok tüketiliyor ama biz bunu karşılayamıyoruz. Çünkü bu ülkelerde fikri mülkiyet bilinci hiç gelişmemiş, meslek örgütleri yok, olanlar da işlevsiz. Dışişleri Bakanlığımızın verdiği destekle bu sorunu çözmek mümkündür.
Bakanlık sadece var olan sanatı desteklemeli mi, yoksa bir rehber mi olmalı?
Devletin var olan sanatı desteklemesi yetmez. Bununla ilgili büyük ve güçlü bir politika üretilmeli, kültür sanat rezervi harekete geçirilmelidir. Bu anayasal bir hak ve yükümlülüktür. Anayasamızın 64. maddesi çok açık.
Türkiye çok güçlü ve güçlü bir kültür ve sanat altyapısına sahip bir ülkedir. Devreye alınmalı ve dünyada söz sahibi bir ülke kimliğine bürünmelidir. Türkçe, dünyanın en temel ve zengin dillerinden biridir. Kültür ve sanat, Türk dilinin yaşatılması için hayati bir öneme sahiptir. Bunların arasında müzik, edebiyat ve sinema değerli bir yere sahiptir. En değerlisi ise bu alanda üretilmiş ve üretilecek olan sanat eserlerinin korunmasıdır. Koruma altına alınmayan hiçbir kültür ve sanat varlığı ayakta kalamaz. Fikri Mülkiyetin etkin bir şekilde korunması, durma noktasına gelen üretimi canlandıracak ve yeni üretimlere kapı aralayacaktır.
”KENDİ MÜZİKAL ZENGİNLİĞİMİZİ VERELİM”
Kültür emperyalizmine ve kültürel yozlaşmaya karşı nasıl bir kültür politikası gerekiyor?
Kültür emperyalizmi ve kültürel soykırım; Bunlar şu anda acil ve güçlü bir muhalefet gerektiren konular. Emperyalist ülkelerin kültürel yayılmacı politikaları, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin değerlerini yerle bir edecek “soykırım” boyutuna ulaşmıştır.
Tarih, kültür ve medeniyet geçmişi olmayan emperyalistlerin kültürel dayatmalarına karşı net bir tavır alınmalı, yasal düzenlemelerle ve kültürel zenginliğimize sahip çıkacak ortak bir bilinçle karşılık verilmelidir. Oteller, alışveriş merkezleri, mağazalar ve zincir marketler başta olmak üzere hayatın her alanında bize dayatılan yabancı müziğe karşı kendi müzik zenginliğimize yer vermeliyiz.
Ders, “müzik evrenseldir” söylenemez. Yerel değerlerimizi evrensel pazara sunmalıyız. Bunu kimse unutmasın; Bir ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasının yolu kültür ve sanatın gücünden geçer.